Balıkesir

gündem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gündem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Balıkesir’in 'Balıkessir' Hikayesi

Osmanlı döneminde demiryolu projelerinin çoğu yabancı ortaklığında şirketler tarafından inşa ediliyordu. Bu durum, tabelalarda kullanılan dil ve alfabe üzerinde önemli etkiler bıraktı. 19. ve 20. yüzyılın başlarında, uluslararası iletişim ve ticarette yaygın olan Latin alfabesi, modernleşme hareketlerinin bir parçası olarak benimsendi. Bu süreçte, Osmanlı coğrafyasındaki yer adları da Latin harflerine yazıya aktarılırken farklılaşmalar yaşandı.


Özellikle Balıkesir örneğinde, şehrin adı Osmanlıca'da yazılırken kullanılan telaffuz ve imla, Latin alfabesine aktarılırken “Balıkessir” şeklinde kayda geçti. Bu durum, yabancı işletmecilerin ve uluslararası yolcuların anlayabileceği standartların oluşturulmasında önemli rol oynadı.


Diğer önemli noktalar şunlardır:

• Yabancı İşletmeciler: Osmanlı demiryolu hatlarının büyük bir kısmı, yabancı şirketler tarafından işletiliyordu. Bu şirketlerin kullandığı alfabe ve imla, yer adlarının Latin harflerine çevrilmesinde etkili oldu.

• Uluslararası Ulaşım: Osmanlı’dan Avrupa’ya uzanan ulaşım ağında, şehir isimlerinin uluslararası standartlara uygun şekilde Latin alfabesiyle yazılması, yolcuların şehirleri kolayca tanıyabilmesini sağladı. Özellikle Balıkesir, yazıya aktarım sonucu “Balıkessir” olarak kayda geçti.

• Modernleşme Süreci: Tanzimat Dönemi’nden itibaren başlayan modernleşme hareketleriyle, Batı etkisi resmi yazışmalara ve tabelalara yansımış, Latin alfabesinin kullanımı artmıştır.

Cumhuriyet'in ilanı ve Latin alfabesine geçişten sonra bu ikili alfabe kullanımı son buldu. Ancak, bazı tarihi tren garlarında hâlâ bu çok dilli tabelalara rastlamak mümkün. Günümüzde de almanca ve fransızca yerine ingilizce tabelaların kullanımı yaygınlaşmıştır.

balikessir.com

Balıkessir Yazılı Balıkesir Gar Tabelası





BALIKESİR’İ ÜLKE GİBİ YÖNETMELİ

 Çok önemli bir şehirde yaşıyoruz; tarım, sanayi, turizm ve lojistik altyapısına sahip, enerjide önemli bir merkez, ülke ve bölge açısından stratejik bir konumda, köklü üniversitesi ve kurumları var, verimli ovaları, kıyıları, termal kaynakları ile tek kelimeyle büyük bir potansiyele sahip bir şehir…


Kuzeyinde Avrupa’ya açılan Çanakkale Boğazı, batısında Ege Denizi ve İzmir gibi ekonomik bir merkez, doğusunda Bursa gibi sanayi devi bir şehir, güneyinde tarım ve turizm açısından önemli bir bölge olan Manisa ve Akdeniz’e açılan koridor var. Marmara ve Ege Bölgeleri arasında bir köprü görevi gören, hem kara hem de deniz ticaretinde önemli bir durak olan Balıkesir, Türkiye’nin kalbinde bir üretim ve ticaret merkezi olarak konumlanmalıdır.


Bu avantajları iyi bilen ve değerlendiren bir akılla, Balıkesir’i üretim, lojistik ve turizm açısından bölgesel bir merkez hâline getirmeliyiz. Ürettiğimiz her şeyi pazarlayabileceğimiz geniş bir coğrafyanın içinde olduğumuzu unutmamalıyız. Doğru stratejilerle tarımda, sanayide, sağlıkta ve turizmde büyük atılımlar yapabiliriz.


Balıkesir SAĞLIK ŞEHRİ, güçlü sağlık altyapısı, termal kaynakları, tıp fakültesi ve nitelikli insan kaynağı ile sağlık turizmi açısından büyük bir potansiyel taşıyor. Şehri uluslararası sağlık turizminin önemli bir merkezi hâline getirmek için bu potansiyeli yönetecek doğru bir vizyona ihtiyacımız var.


Turizm açısından da Balıkesir eşsiz bir şehir. Doğal güzellikleri, Kaz Dağları, Ayvalık ve Cunda gibi dünya çapında bilinen turizm destinasyonları, mavi bayraklı plajları, termal kaynakları, tarihi ve kültürel mirası ile Balıkesir, turizmin her alanında büyük fırsatlar sunuyor. Ancak turizmi sadece broşür basarak değil, profesyonel bir bakış açısıyla tüm bileşenleriyle ele almalıyız.


Balıkesir, Türkiye’nin bir özeti gibi. 20 ilçesi var ve her biri kendine özgü değerler barındırıyor. Ancak maalesef bu ilçelerin çoğunda planlı bir kalkınma vizyonu bulunmuyor. Şehir, en az 20 sektörde kümelenme potansiyeline sahip ancak bu alanlarda profesyonelce yürütülen bir kümelenme çalışması henüz mevcut değil. Balıkesir’in bu sektörleri doğru yönetildiğinde her birinden milyarlarca dolarlık ekonomik katkı elde etmek mümkün.


Kalkınma;


  • Zeytin ve zeytinyağını dünya çapında bir marka hâline getirdiğimizde,

  • Tarım ve hayvancılıkta katma değerli ürünlere yöneldiğimizde,

  • Termal turizmi bir dünya markası yapacak şekilde geliştirdiğimizde,

  • Sahil şeridimizi turizmin her alanında değerlendirdiğimizde,

  • Organize sanayi bölgelerimizi güçlendirip yenilerini açtığımızda,

  • Lojistik altyapıyı geliştirip Balıkesir’i uluslararası bir ticaret merkezi hâline getirdiğimizde,

  • Et ve süt ürünlerinde işleme tesislerini artırıp dünya pazarına açıldığımızda,

  • Küçükbaş ve büyükbaş hayvancılığı bölgesel olarak organize ettiğimizde,

  • Arıcılık ve tıbbi aromatik bitkiler alanında kümelenmeyi sağladığımızda,

  • Balıkçılık ve su ürünlerinde yüksek katma değerli üretime geçtiğimizde,

  • Doğal tarım ve ekolojik üretimi teşvik edip marka hâline getirdiğimizde,

  • Sanayi limanlarını güçlendirip, Balıkesir’i bir lojistik merkez olarak konumlandırdığımızda,

  • İlçelerimizi turizm, tarım, sanayi ve ticaret ekseninde özelleştirilmiş kalkınma bölgelerine dönüştürdüğümüzde,

  • 20 sektörümüzün her birinde profesyonel kümelenme çalışmaları yürüttüğümüzde,

  • Şehirlerimizi gençlerimize, çocuklarımıza ve gelecek nesillere yakışır şekilde dizayn ettiğimizde,

  • İnsanımıza inandığımızda ve gençlerimize güvendiğimizde,

  • Balıkesir’i bir ülke gibi stratejik bir şehir olarak yönettiğimizde,


Kaçınılmaz bir şekilde kalkınma kendiliğinden gelecek ve Balıkesir hak ettiği gelişmişlik seviyesine ulaşacaktır. Şehrimiz, Ege ve Marmara’nın üretim, ticaret ve hizmet merkezi olacak. Buna çok inanıyorum.


Orman Y. Mühendisi ve Proje Uzmanı

Mustafa Çetin



6 Şubat Depremi Unutulmadı

 6 Şubat Deprem Şehitleri İçin Türkiye Genelinde Hatim ve Dua Programı Düzenlendi


Türkiye'yi derinden sarsan 6 Şubat depremlerinin ikinci yıl dönümünde, hayatını kaybeden vatandaşlar için yurt genelindeki camilerde hatim ve dua programları gerçekleştirildi.


Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından organize edilen program kapsamında, sabah saatlerinden itibaren tüm camilerde Kur’an-ı Kerim tilaveti okunarak depremde hayatını kaybedenler için dualar edildi. Programlara yoğun katılım sağlanırken, vatandaşlar duygu dolu anlar yaşadı.


Camilerde yapılan etkinliklerde din görevlileri tarafından okunan hatimlerin duası yapıldı. Cemaat, kaybedilen canlar için ellerini semaya açarak dua etti. Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen 11 ilde de özel programlar düzenlenirken, depremzedeler için destek ve dayanışma mesajları verildi.


Depremin yıl dönümünde hayatını kaybeden vatandaşlar bir kez daha rahmetle anılırken, geride kalan ailelerine sabır ve başsağlığı dilekleri iletildi. Vatandaşlar, böyle büyük bir felaketin bir daha yaşanmaması için dua etti.


"Rabbimiz, bizlere bir daha böyle acılar yaşatmasın" ifadeleriyle programlar sona erdi.




ÖĞRENCİ AFFI MECLİS’TE!

Öğrenci Affı İçin Kritik Adım: Meclis Gündemine Alındı


Türkiye’de lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitim gören yüz binlerce öğrenci; deprem, pandemi, maddi zorluklar ve azami süre sınırlamaları gibi çeşitli nedenlerle eğitim hayatlarını yarıda bırakmak zorunda kaldı. Yaşanan belirsizlikler, birçok öğrencinin hem kendi geleceğine hem de ülkeye katkı sağlama imkanını kaybetmesine yol açtı. Ancak öğrenci affı ile bu gençlere yeniden eğitimlerini tamamlama şansı doğabilir.


Bu kapsamda Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), yükseköğretim kurumlarıyla ilişiği kesilen ve kayıt hakkı kazandığı halde kaydını yaptıramayan öğrencilerin eğitimlerine devam edebilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) yeni bir kanun teklifi sundu.


Kanun Teklifi Meclis Gündeminde


MHP tarafından sunulan teklif, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu'nda değişiklik yapılmasını öngörüyor. Teklif, başvuruda bulunan öğrencilere, eğitimlerine kaldıkları yerden devam etme fırsatı sunmayı amaçlıyor. Bu sayede eğitimi yarım kalan yüz binlerce genç, öğrenimlerini tamamlayarak ülke kalkınmasına katkı sunabilecek.


TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’na sevk edilen teklifin yeniden gündeme alındığı ve detaylarının komisyonda görüşülmekte olduğu bildirildi.


Öğrenci Affı Neden Önemli?


Öğrenci affı, eğitim hayatı kesintiye uğramış bireylerin yeniden sisteme kazandırılmasını hedefliyor. Geçmiş dönemlerde yapılan benzer düzenlemeler sayesinde birçok öğrenci eğitim hayatına dönerek akademik ve mesleki kariyerlerini sürdürebilmişti. Yeni af düzenlemesinin de özellikle ekonomik sıkıntılar, sağlık problemleri ve doğal afetler nedeniyle okullarından ayrılmak zorunda kalan öğrenciler için büyük bir fırsat olması bekleniyor.


Öğrenci affı düzenlemesinin yasalaşıp yasalaşmayacağı ve yürürlüğe girme süreci önümüzdeki günlerde netlik kazanacak. Komisyondan geçmesi halinde, kanun teklifinin TBMM Genel Kurulu’nda oylamaya sunulması bekleniyor.


Eğitim hakkının herkes için erişilebilir olması gerektiğini savunan gençler ve akademik çevreler, bu düzenlemenin bir an önce hayata geçirilmesini talep ediyor. Öğrenci affı konusunda gelişmeleri yakından takip etmeye devam edeceğiz.





Türkiye’yi Doyuran İl, Çiftçisini Doyuramıyor!

Sevgili Dostlar,

Bugün sizlerle Balıkesir’in üretim gücünden ve bu tarımsal üretim gücünün değerlendirilmesindeki sorunlardan bahsetmek istiyorum. Balıkesir'e 'Türkiye'yi Doyuran İl' şeklinde bir vizyon belirlenmişti, gerçekten de bereketli topraklara, zengin tarımsal çeşitliliğe ve güçlü bir hayvancılık potansiyeline sahip. Büyükbaş ve küçükbaş hayvancılığın yanında, tarımsal üretim çeşitliliği ile ülke ekonomisine önemli katkılar sunuyor. Ancak ne yazık ki bu gücün tam anlamıyla değerlendirildiğini söylemek zor.

Her yıl çiftçilerimiz, ürettikleri ürünlerin satışı konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyor. Hasat sonrası, ürünlerin ellerinde kaldığına dair pek çok hikâye duyuyoruz. Bu durum, Balıkesir'in üretim gücünü planlama ve değerlendirme aşamalarında eksiklikler olduğunu gösteriyor. Oysa ki bu sorunlar, daha iyi bir planlama ve yerel üretim merkezlerinde ürünlerin işlenmesine yönelik yatırımlarla aşılabilir.

Sorun Nerede Başlıyor?

Üretilen ürünlerin pazara ulaştırılması, işlenmesi ve tüketiciye sunulması zincirinde yaşanan kopukluklar ve aracıların fazlalığı çiftçilerimizin emeklerinin karşılığını alamamasına neden oluyor. Örneğin, Balıkesir’in meşhur zeytinlerinden, süt ürünlerine kadar birçok tarım ve hayvancılık ürünü, ham haliyle satılmak zorunda kalıyor. Oysa işlenerek katma değerli ürünlere dönüştürülse, hem çiftçilerimizin kazancı artar hem de ilimizin ekonomisi güçlenir. Özellikle de bu yıl domatesler toplanmadı bile, toplananlar çürüdü bir çok emek zayi oldu. Çiftçi üretime küstürüldü. 

Çözüm Önerileri

  • Kooperatifleşme: Çiftçilerimizin üretim, işleme ve pazarlama süreçlerinde kooperatifler aracılığıyla bir araya gelmesi, güçlü bir çözüm olabilir. Kadın kooperatiflerine verilen destek kadar, tarım kooperatifleri de güçlendirilmelidir. Tarım kooperatifleri bilinçlendirilmelidir. Çeşitli eğitimler verilerek kapasiteleri yani yönetimleri güçlendirilmelidir.
  • Yerel İşleme Tesisleri: Balıkesir’de ürünlerin işlenmesi için daha fazla yatırım yapılması gerekiyor. Özellikle tarımsal ürünleri işleme tesisleri, bu alanda ciddi bir ihtiyaç.
  • Dijital Pazarlar: Günümüzde teknolojiyi kullanarak ürünleri doğrudan tüketiciye ulaştırmak mümkün. Yerel yönetimlerin ve girişimcilerin, bu konuda daha fazla inisiyatif alması gerek. Yerel yönetimler bu alanda gençlere girişimcilik eğitimleri düzenleyebilir.
  • Devlet Proje Desteği: Çiftçilerimize yönelik teşviklerin, sadece üretim aşamasıyla sınırlı kalmayıp, işleme ve pazarlama süreçlerini de kapsaması önemli. IPARD /TKDK Projeleriyle daha teknolojik işletmeler şart.

Sevgili dostlar, Balıkesir gibi güçlü bir üretim potansiyeline sahip bir ilin, bu gücü tam anlamıyla değerlendirememesi, hepimizi düşündürmeli. Unutmayalım ki, tarım sadece bir ekonomik faaliyet değil; kültürümüzün, geleneklerimizin ve geleceğimizin de bir parçasıdır. Çiftçilerimizin emeklerinin karşılığını alacağı, üretimin değer bulduğu bir Balıkesir hayali, hepimizin ortak dileği olmalı. 

Sevgiyle kalın,
Süleyman Çetin




Girişimcilik Ruhumuz Ne Kadar Güçlü?

Değerli okurlar,
Bugün sizlerle girişimcilik ve sosyal projeler üzerine sohbet etmek istiyorum. Ülkemizin dört bir yanında gerek kalkınma ajansları, gerek sivil toplum kuruluşları için açılan proje çağrıları, girişimciler için adeta birer ışık kaynağı. Bu proje çağrıları sadece bireylerin değil, bölgelerin de kaderini değiştirecek güce sahip.

Geçtiğimiz günlerde SMART Proje Akademisi’nin sahibi, deneyimli proje uzmanı Ramazan Kırmızı Bey ile sohbet etme fırsatım oldu. Kendisi, proje desteklerinin sadece finansal bir yardım olmadığını, aynı zamanda toplumsal kalkınma için bir vizyon sunduğunu söyledi. "Her bir destek çağrısı, bir bölgenin geleceğine yapılacak stratejik bir yatırımdır," dedi. Bence bu söz, girişimcilik desteklerinin ne kadar önemli olduğunu net bir şekilde anlatıyor. Ayrıca SMART Proje Akademisi olarak "Siz hayal edin, biz gerçekleştirelim" şeklinde de projelerde birlikte çalışabileceğini dile getiriyor.

Destek Mekanizmalarının Önemi

Kalkınma Ajansları, TÜBİTAK, KOSGEB ve Avrupa Birliği gibi kurumların sunduğu destekler, sadece girişimciler için değil, hepimiz için büyük bir fırsat. Bu destekler, projelerin hayata geçmesi için bir başlangıç noktası oluştururken, aynı zamanda toplumsal fayda yaratma yolunda önemli bir adım.

Mesela Güney Marmara Kalkınma Ajansı’nın düzenlediği Sürdürülebilir Enerji Fikir Maratonu, girişimcilerin yenilikçi enerji çözümleri geliştirmesi için güzel bir platform sunuyor. Hem bölgesel kalkınma sağlanıyor hem de çevresel farkındalık artıyor. Diğer yandan TÜBİTAK’ın Yapay Zekâ Ekosistem 2024 Çağrısı gibi destekler de girişimcilerin teknolojiyi kullanarak projelerini bir üst seviyeye taşımasına yardımcı oluyor.

Girişimcilik ve Sosyal Yatırımlar: Birlikte Daha Güçlü

Ramazan Bey’in dikkat çektiği bir başka önemli nokta da, bu desteklerin sadece bireysel projeleri değil, topluma fayda sağlayan girişimleri de desteklediği. Özellikle yeşil dönüşüm, dijitalleşme ve sürdürülebilir kalkınma gibi alanlarda yapılan çalışmalar, toplumun geneline dokunan sonuçlar doğuruyor.

UNESCO’nun Sürdürülebilir Kalkınma için Uluslararası Bilimler On Yılı girişimi ya da Avrupa Birliği’nin İklim Değişikliği Hibe Programı gibi projeler, girişimcilerin dünya standartlarında işler yapmasına imkân tanıyor. Böylece girişimcilik ekosistemimiz büyüyor, gençler de bu alana ilgi duymaya başlıyor.

Bir Destekten Faydalanmak İçin Küçük İpuçları

Sevgili okurlar, desteklerden yararlanmak isteyen girişimciler için birkaç önerim var:

  1. Özgün bir fikriniz olsun: İster büyük ister küçük olsun, projenizin kendine has bir yönü mutlaka olmalı.
  2. Çevrenizi gözlemleyin: Bulunduğunuz bölgenin ihtiyaçlarını anlamadan etkili bir proje üretmek zor. Bölgenize gerçekten fayda sağlayacak bir fikirle yola çıkın.
  3. Projelerinizi net anlatın: Başvuru sürecinde, fikrinizi açık ve anlaşılır bir şekilde anlatmak çok önemli. Jüri ya da değerlendirici, neyi hedeflediğinizi hemen anlamalı.
  4. Bilirkişilere danışın: Eğer bir fikriniz varsa ama nasıl geliştireceğinizi bilemiyorsanız, SMART Proje Akademisi gibi alanında uzman kişilerden destek almak işinizi kolaylaştırabilir.

Sonuç: Hep Birlikte Daha Güzel Günlere

Sevgili dostlar, girişimcilik ve sosyal projeler sadece bireysel başarıları değil, toplumsal kalkınmayı da beraberinde getiriyor. Türkiye, bu anlamda sunduğu fırsatlarla gerçekten çok zengin bir ülke. Önemli olan, bu fırsatları değerlendirecek cesareti ve azmi göstermek.

Ramazan Kırmızı Bey’in dediği gibi, her destek çağrısı bir bölgenin geleceğine yapılan yatırımdır. Bizlere düşen görev ise bu fırsatları değerlendirmek ve hem kendimize hem de çevremize katkı sağlamak. Unutmayalım, hepimizin başarısı, hepimizin geleceği!

2024 Aralık ayı için açık olan proje çağrıları ve detaylı bilgilere ulaşmak için güncel fırsatları takip edebileceğiniz resmi web sitesini ziyaret edebilirsiniz:

 https://www.projeakademisi.com/2024/12/aralik-2024-acik-hibe-ve-destekler.html

Sevgiyle kalın,
Süleyman Çetin



Yediğimiz Her Şey Karakterimizi Şekillendiriyor

 

Yediklerimiz Bizi Biz Yapar: Hipokrat ve İbn Haldun’dan Günümüze Bir Uyarı

Günlük yaşamda beslenmenin sadece beden sağlığına etkilerini düşünüyoruz; oysa tükettiğimiz her lokma, sadece bedenimizi değil, ruh halimizi, düşünce yapımızı ve sosyal ilişkilerimizi de derinden etkiliyor. Eski çağlardan bu yana beslenme ve insan karakteri arasında bir bağ olduğu düşünülmüş ve bu konuda farklı medeniyetlerden birçok bilge kişi önemli görüşler dile getirmiştir. Milattan önce beşinci yüzyılda yaşamış olan ünlü hekim Hipokrat, “Ne yersen o’sun” sözüyle beslenmenin fiziksel sağlığın ötesine geçerek ruhsal durumu da şekillendirdiğine dikkat çeker. Yani yediklerimizin yalnızca kilomuzu değil, aynı zamanda ruh halimizi, bakış açımızı ve sosyal ilişkilerimizi de etkilediğini vurgulamış olur.

Hipokrat gibi, on dördüncü yüzyıl İslam dünyasında ise İbn Haldun beslenmenin insan mizacı, ahlakı ve dini yaşantısı üzerinde büyük bir etkisi olduğuna inanmıştır. Ünlü eseri Mukaddime’de İbn Haldun, insanların yaşadıkları coğrafya ve yedikleri gıdaların onların kişiliğini ve davranışlarını şekillendirdiğini savunur. Ona göre, sade ve doğal bir beslenme tarzı kişiyi daha sağlıklı ve ruhen daha dingin hale getirir. Lüks ve aşırılıktan uzak bir yaşam sürdürenlerin, manevi değerlere ve ahlaki ilkelere daha bağlı kaldığını ifade eder. Bu görüşe göre, aşırı beslenme ve lüks içinde yaşayan kişiler daha tembel, kaygılı ve ruhsal olarak kırılgan hale gelirken; sade bir beslenme ve doğal yiyeceklerle beslenen bireyler fiziksel olarak daha güçlü, ruhen ise daha dingin olur. İbn Haldun’un bu görüşleri, bize yediğimiz gıdaların bedensel sağlığımız kadar ruhsal sağlığımız ve karakter yapımız üzerinde de bir etkisi olduğunu gösterir.

Bu kadim bilgelerin uyarılarını bir kenara bırakıp, modern çağda beslenmenin yalnızca lezzet ve hızlı doyum arayışına odaklanan insanlık, zaman zaman bu tercihlerinin bedelini ağır ödüyor. Geçtiğimiz aylarda, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yayınlanan bir liste, tüketici güvenliği açısından ciddi bir uyarı niteliği taşıyordu. Bu listede, et ürünlerinde tağşiş yapıldığı, yani etlerin içerisine domuz, at ve eşek eti karıştırıldığının tespit edildiği belirtildi. Hem insan sağlığı hem de etik açıdan ciddi sorun teşkil eden bu durum, birçok tanınmış markayı da içine aldı ve oldukça ses getirdi. Ünlü köfteci markalarından biri olan Köfteci Yusuf’un da listede yer alması kamuoyunda büyük yankı uyandırdı ve konu sosyal medyada geniş bir tartışmaya yol açtı.

Bakanlık tarafından yayınlanan bu liste toplumda farklı tepkilere neden oldu; bazı insanlar, markaların verdiği güvencelere dayanarak bu tür bir ihlalin mümkün olmadığına inanmak istemedi. Ancak, devletin resmi incelemeleri sonucunda hazırlanan ve yayınlanan bir listede bu bilgilerin yer alması, olayın ciddiyetini göz ardı etmeyi zorlaştırıyor. Bu tür skandallar, tüketicilere "BİLİNDİK MARKA ALGISINA GÜVENMEK" yerine, bizzat kendilerinin kestikleri etleri ya da helal - güvenilir kaynaklardan temin edilen ürünleri tüketmenin önemini hatırlatıyor. Ne yazık ki, marketlerde kolayca bulunabilen her ürün, sağlıklı ve güvenli bir seçenek olmayabiliyor. Bu olay, her yerde her şeyin yenmeyeceği gerçeğini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Toplum olarak sağlığımızı korumak ve geleceğe daha sağlıklı bir nesil yetiştirmek istiyorsak, tükettiğimiz gıdaların içeriğine dikkat etmek zorundayız. Hem Hipokrat’ın hem de İbn Haldun’un yüzyıllar önce dile getirdiği gibi, beslenme yalnızca fiziksel bir gereksinim değil; aynı zamanda ahlakımızı, düşünce yapımızı, hatta dini yaşantımızı etkileyen köklü bir olgu. Bu yüzden tükettiğimiz gıdaları yalnızca karın doyurma aracı olarak değil, bizi şekillendiren temel yapı taşları olarak değerlendirmeliyiz. Sağlığımızı korumak adına dengeli, doğal ve güvenilir kaynaklardan beslenmeyi bir öncelik haline getirmek, uzun vadede hem bedenimize hem de ruhumuza yatırım yapmak demektir.


Süleyman Çetin 11.11.24




Hobilerle Hem Eğlenin Hem Gelişin!

Hayatın hızlı akışı içinde kendimize zaman ayırmak, bir nevi lüks haline geldi. Peki, bu zamanı nasıl değerlendirmeliyiz ki hem keyif alalım hem de kendimizi geliştirmiş olalım? İşte size, hayatınıza renk katacak dört farklı hobi önerisi:


Para Kazandıran Tutku: Hobilerin sadece keyif vermesi gerekmiyor, aynı zamanda ek gelir kaynağı da olabilir. Örneğin, seramik ve çömlekçilik ile el becerilerinizi geliştirebilir, ürettiğiniz ürünleri online platformlarda satabilirsiniz. Karikatür çizme yeteneğinizi kullanarak da yaratıcı çalışmalar yapabilir, bu alanda ilerleyerek çeşitli projelerde yer alabilirsiniz. Bu tür hobiler, zamanla tutkunuz haline gelip size hem manevi hem de maddi kazanç sağlayabilir.


Forma Girmek İçin Hareket: Sağlıklı bir yaşam için düzenli spor yapmak şart. Sporu bir yük olarak görmek yerine keyifli bir aktiviteye dönüştürebilirsiniz. Örneğin, yürüyüş yapmak ve yüzmek gibi aktiviteler, hem fiziksel sağlığınızı korumanıza yardımcı olur hem de doğayla iç içe vakit geçirerek ruhunuzu dinlendirir. Spor yaparken aynı zamanda stresten uzaklaşarak kendinizi yenilemiş hissedeceksiniz.


Üretkenliği Artıran Hobiler: Üretkenliği artırmak ve zihni sürekli aktif tutmak için üretici hobilere yönelmek önemlidir. Doğa gezilerine çıkarak fotoğrafçılıkla ilgilenebilir, gözlemlerinizi fotoğraflayarak çevrenize farklı açılardan bakmayı öğrenebilirsiniz. Bu sayede hem yeni beceriler edinir hem de kişisel gelişiminize katkıda bulunursunuz.


Mutluluk İçin Hobi: Hayatın koşturmacasında unuttuğumuz en önemli şeylerden biri, kendimiz için keyifli vakitler oluşturmak. Yüzmek, doğada yürüyüş yapmak, yeni yerler keşfetmek ya da sadece bir kitap okuyarak rahatlamak bile yaşam kalitenizi artırabilir. Hobiler, size mutluluk getirerek stresten uzaklaşmanıza ve enerji depolamanıza yardımcı olur.


Unutmayın, hobilerimiz sadece boş zamanlarımızı değerlendirmenin bir yolu değil, aynı zamanda kendimizi tanımamız ve geliştirmemiz için bir fırsattır. Hayatınıza yeni bir hobi katmak için hiç vakit kaybetmeyin. Belki de yeni bir tutku sizi bekliyor!


Süleyman ÇETİN

Balikessir.com | Balıkesir Dijital Gündem



Bosna Piramitlerinin Gizemi: Bilimsel Bir Değerlendirme

Bosna'daki piramit kazılarında ortaya çıkan en çarpıcı bulgulardan biri, tünellerde hiçbir böcek veya kemirgen izine rastlanmamasıdır. Binlerce yıl boyunca bu bölgenin canlılar tarafından terk edilmiş olması, araştırmacıları derin düşüncelere sevk etmiştir.


Araştırmacı Semir Osmanagić'e göre, bu durumun anahtarı tünellerdeki megalitik levhalarda yatmaktadır. Kil tabakasıyla kaplı bu levhalar, insan yapımı olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Özellikle "tava" adı verilen megalit, üzerindeki tuhaf girinti ve altındaki su akışı ile dikkat çekmektedir. Osmanagić'e göre, bu megalit eskiden bir kuvars kristali taşımaktaydı ve yeraltı suyu akışının yönü, kristalin buraya kasıtlı olarak yerleştirildiğini düşündürmektedir.


Yapılan ölçümler, megalitlerin belirli frekanslarda elektromanyetik radyasyon yaydığını ortaya koymuştur. Bu radyasyon, antik çağlarda kuvars kristali tarafından güçlendirilerek piramidin içindeki tünellerde yayılmış ve "piezoelektrik etki" adı verilen bir olguyu tetiklemiştir. Bu etki, ultrasonik dalgaların oluşmasına neden olmuş ve hayvanların bu bölgeden uzak durmasına yol açmıştır.


Öte yandan, bu frekanslar insanlar için faydalı bulunmuştur. Özellikle 7,83 hertz frekansı olarak bilinen Schumann rezonansı, Dünya'nın doğal bir elektromanyetik alanı olarak kabul edilir ve canlıların biyolojik süreçlerini etkileyebilir. Osmanagić, Bosna piramidinin bu rezonansı güçlendirerek iyileştirici bir enerji merkezi olarak kullanıldığını öne sürmektedir.


Özetle, Bosna piramitlerindeki bulgular, antik insanların gelişmiş bir teknolojiye sahip olabileceği ve bu teknolojiyi enerji üretmek ve çevrelerini etkilemek için kullanabileceği yönündeki teorileri desteklemektedir. Ancak bu iddialar, bilim dünyasında hala tartışmalı olup daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.



Doğanın Öğrettiği Sevgi: Yörüklerin Hayvanlarla Yaşam Sanatı

 Yörüklerin Hayvanlara Karşı Şefkati ve Saygısı: Doğa ile İç İçe Yaşamın Bir Yansıması

Yörükler, Anadolu’nun en eski göçebe halklarından biri olarak, hayvanlarla ve doğayla kurdukları derin ilişkileriyle tanınırlar. Yüzyıllardır süren bu yaşam tarzı, onları doğanın ritimlerine ve hayvanların ihtiyaçlarına duyarlı hale getirmiştir. Hayvanlar, Yörükler için yalnızca bir gelir kaynağı değil, yaşamın ayrılmaz parçaları ve kutsal emanetler olarak kabul edilir. Bu nedenle, onlara gösterilen şefkat ve saygı derin bir kültürel ve ahlaki anlayıştan beslenmektedir.


Hayvanlarla Paylaşılan Yaşam

Yörüklerin hayatında hayvanlar sadece ekonomik değer taşıyan varlıklar değil, aynı zamanda yol arkadaşları ve aile bireyleri gibidir. Keçiler, koyunlar ve develer, onların göçebe yaşamını sürdürebilmesi için vazgeçilmezdir. Yörükler hayvanlarını besler, onları korur ve ihtiyaçlarını karşılayarak hayatlarını onlarla birlikte şekillendirirler.


Keçilere Gösterilen İlgi: Keçiler, Yörükler için yalnızca ekonomik bir değer sunmazlar; onların doğa ile olan ilişkilerini de derinleştirir. Keçilerin davranışlarına göre doğanın dengesi hakkında bilgi edinir ve bu canlılara büyük bir özen gösterirler. Sürüleri otlatırken en iyi otlakları bulmaya çalışır, hava koşullarına göre sürülerini korur ve güvende tutarlar.


Develerle Kurulan Bağ: Göçlerde develer, sadece yük taşıyan hayvanlar değil, zorlu yolculukların sessiz ortaklarıdır. Yörükler develerine büyük özen gösterir; yolculuk sırasında ihtiyaçlarına dikkat eder, zorlandıklarında durup onlara gerekli bakımı sağlarlar. Deve hastalandığında yolculuğa ara vererek onu iyileştirirler.


Şefkatin ve Saygının Kültürel Kökleri

Yörüklerin hayvanlara gösterdikleri bu özen ve saygının temelinde, kültürel ve dini inançlar yer alır. Yörükler, doğayı ve hayvanları Tanrı’nın emaneti olarak kabul ederler. Bu inanç, doğaya ve hayvanlara saygı göstermeyi bir yükümlülük haline getirir. Onlar için hayvanlara kötü davranmak ahlaki bir yanlış olduğu kadar, dini bir sorumluluğun ihlali olarak da görülür.


İsraf Etmeme ve Hayvan Haklarına Saygı: Yörükler, hayvanlardan elde ettikleri ürünleri israf etmeden kullanırlar. Yalnızca ihtiyaçları kadarını alır, geri kalanını doğanın döngüsüne bırakırlar. Hayvanlarının sağlığını korumak için ellerinden geleni yapar ve onların doğal yaşamlarına saygı gösterirler.


Hayvanların Emeğine Değer Verme: Yörükler, hayvanlarının emeğini kutsal kabul ederler. Hayvanlar yalnızca ekonomik fayda için kullanılmaz, aynı zamanda onların refahı da gözetilir. Doğum yapan hayvanlar özel bir bakıma alınır, zayıf düşenler dinlendirilir ve doğal döngülerine saygı gösterilir.


Hayvanların Yörükler İçin Manevi Önemi

Yörükler, hayvanlarına duydukları sevgiyi ve saygıyı geleneklerine ve masallarına yansıtırlar. Çobanların sürüleriyle olan duygusal bağları, onlara isim vermeleri ve onlarla konuşmaları, bu hayvanların Yörük kültüründe sadece mal değil, yaşamın manevi bir parçası olduğunu gösterir. Yörükler için hayvanlar dost, yoldaş ve yaşamlarının vazgeçilmezidir.


Sonuç olarak, yörüklerin hayvanlara karşı gösterdiği şefkat ve saygı, onların doğayla kurdukları derin ve anlamlı ilişkinin bir göstergesidir. Hayvanlar, Yörüklerin hayatında sadece geçim kaynağı değil, aynı zamanda kültürel ve manevi anlamları olan varlıklardır. Bu gelenek, doğaya ve hayvanlara olan sorumluluğu derinden hissetmeleri ve sürdürülebilir yaşam anlayışları ile günümüze de önemli dersler vermektedir.



Tasavvufun Ellerinde Zikirlerle Yoğrulan Çömlek Sanatı

Sındırgı Bardakhanelerinde Manevi Bir Yaklaşımla Zikir Dolu Çömlek Üretimi

Sındırgı'da yer alan geleneksel bardakhanelerde, asırlardır süregelen manevi bir ritüelle çömlek üretimi yapılmaktadır. Bu ritüel, zikirler eşliğinde topraktan başlayıp, son ürünün elhamdülillah denilerek tamamlanmasına kadar devam eden derin bir tasavvufî süreci barındırır.


Çömlek Ustalarının Tasavvufi Yapısı

Öncelikle, çömlek ustalarının karakter yapısı genellikle sabırlı ve dikkatli olmalarıyla öne çıkar. Ayrıca, Sındırgı'daki Kur'an kurslarında belli bir seviyede eğitim görmüş olmaları da dikkat çekicidir. Bu sebeplerle, çömlek ustalarının tasavvufi bir bakış açısına sahip oldukları söylenebilir. Toprağın hazırlanma aşaması, her ürünün ruhunun adeta mayalandığı ilk adımdır. Bu aşamada kullanılan toprak, 40 gün boyunca suda dinlendirilir ve arındırılır. Bu bekleme süreci, toprağın ruhani temizliğine ve olgunlaşmasına katkıda bulunur. 40 gün sonunda, zikirlerle yoğrulan toprak besmeleyle çarka yerleştirilir. Çarkta şekil verilen toprak, ya Hayy zikri eşliğinde bir ruha bürünür ve anlam kazanmaya başlar.


Şekillendirme ve Kuruma Süreci

Şekillendirme işleminin ardından ürünler, doğal ortamda 7 gün boyunca kurumaya bırakılır. Bu süreçte, ürünlerin içsel olgunlaşması tamamlanır ve adeta çömleğin ruhu pekişir. Kuruyan ürünler, fırınlama aşaması için dikkatlice hazırlanır. Fırına yerleştirilen çömlekler, odun atışları ile adeta cehennem sıcağında pişirilir. Cehennem düşünülerek tevbe-i istiğfar getirilir. Her odun atışı sırasında, tesbih duaları edilerek pişirme işlemi kutsal bir ayine dönüşür. "Sübhânallâhi ve’lhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber vela havle vela kuvvete illa billah" zikri, çömleklerin ruhani gücünü artırmak için sürekli olarak tekrarlanır. Fırında geçen her gece, sabaha kadar devam eden zikirlerle doludur; odun atma işlemi ve dualar eşliğinde çömlekler adeta birer ruh taşıyıcısına dönüşür.


Soğuma Süreci ve Tesbih Namazı

Fırınlama işleminin tamamlanmasının ardından, soğuma süreci başlar. Soğuma süreci boyunca tesbih namazı kılınarak, Allah'a şükürler sunulur. Çömleklerin fırından çıkarıldığı an, her bir sağlam ve çatlamamış ürün için elhamdülillah denir. Bu süreç, yalnızca fiziksel bir üretim değil, aynı zamanda manevi bir teslimiyetin ve şükrün ifadesidir.


Son Aşama: Zikirle Şifa Niyeti

Son aşamada, üretilen çömleklerin ruhani etkisi, onlardan su içenlere şifa olması duasıyla tamamlanır. Testilerin içinde biriken toz ve sıcak havanın dışarı çıkması için ise Hu zikri yapılır. Bu aşamada, zikir eşliğinde testiler üflenerek içlerinde biriken enerji dışarı salınır. İşte "püf noktası" deyimi de buradan gelir. İçeride sıcak olan testinin aniden dışarıdaki soğukla karşılaşarak çatlamaması için hem fiziksel hem de ruhani bir tedbir alınmış olur.


Sonuç olarak, bu yazı Sındırgı bardakhanelerinde uygulanan geleneksel ve manevi çömlek üretim sürecini ele almakta ve bu sürecin zikirlerle dolu derinlikli yapısını incelemektedir. Çömlek üretimi, sadece bir sanat değil, aynı zamanda ibadet ve şifa kaynağı olarak görülmektedir. Bu süreçte kullanılan her bir ritüel, çömleklerin hem fiziksel hem de manevi değerini artırmaktadır. Özellikle testilerin şifa niyetiyle yapılması ve zikirlerle desteklenmesi, bu el yapımı ürünlerin sıradan birer eşya olmaktan çok daha öteye geçtiğini göstermektedir.



Tarihe Geçen Zaferin 102. Yılı: Sındırgı’nın Kurtuluş Bayramı!

 Sındırgı'nın Düşman İşgalinden Kurtuluşu Kutlu Olsun!


Sındırgı, düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümünü büyük bir coşkuyla kutlamaya hazırlanıyor. 2 Eylül 2024 Pazartesi ve 3 Eylül 2024 Salı günlerinde düzenlenecek olan etkinliklerde, hem tarihi anılar tazelenecek hem de milli birlik ve beraberlik ruhu yeniden canlandırılacak.


2 Eylül 2024 Pazartesi:

12.00 - İbrahim Ethem Akıncı Kabri Ziyareti

12.30 - Makbule Efe Kabri Ziyareti

3 Eylül 2024 Salı:

10.45 - Çelenk Töreni (Hükümet Konağı)

10.55 - Kortej Yürüyüşü (Hükümet Konağı'ndan Cumhuriyet Meydanı'na)

11.00 - Kutlama Töreni (Cumhuriyet Meydanı)

Sındırgı'nın kurtuluşu anısına düzenlenen bu anlamlı etkinliklere tüm halkımız davetlidir. Bu önemli gün, tarihimize sahip çıkma ve milli değerlerimizi yaşatma adına bir kez daha hepimizi bir araya getiriyor.

Tüm hemşerilerimizi, bu özel günün coşkusuna ortak olmaya davet ediyoruz.



19. ULUSLARARASI SANATÇILAR BULUŞMASINDAYIZ

Sanatın Dünyadaki Ustaları 19. Kez İstanbul'da Buluşuyor

2024 yılı Uluslararası 19. Geleneksel Sanatçılar Buluşması, Pendik Belediyesi'nin organizasyonuyla 13 Eylül Cuma günü Pendik Sahil'de törenle açılacak. Sergi alanında yerli sanatçıların yanı sıra, çeşitli ülkelerden gelen ustalar da eserlerini sergileyecek ve canlı sunumlar yapacak.


13-22 Eylül tarihleri arasında devam edecek festivalde, sanatseverler el emeği göz nuru sanat eserlerini yakından inceleme ve bu sanatların yapılışını ustalarından öğrenme fırsatı bulacaklar.


Balıkesir’den katılan tek atölye olan Bilge Seramik Sanat da, birbirinden değerli çömlek ürünlerini sergileyecek. Atölye koordinatörü ve çömlek sanatçısı Muhammet Çetin, “Bu yıl ilk defa bu festivale katılacağız. Festival için çok özel ürünler hazırladık. Çömlek sanatının en eşsiz eserleri olan bu ürünler, zamanımızın kültürel mirası olarak bir gün müzelerde sergilenecek. Fincan, vazo, gramofon, bardak, tabak, kase gibi hem kullanışlı hem de dekoratif eserlerimiz standımızda yer alacak. Tüm sanatseverleri, özellikle antika meraklıları ve koleksiyoncuları standımıza bekliyoruz” dedi.


🗓 13 Eylül - 22 Eylül 2024  

📍 Pendik Sahil Meydanı  

Tüm seramik ve çömlek severleri standımıza bekliyoruz.  

İletişim: 0535 849 3150



 




İş Dünyasında Üniversite Prestiji: Gerçek Değer Nedir?

 Sevgili okurlar,

Bugün sizlere üniversite markalarının değeri ve mezuniyet sonrası iş hayatında ne kadar etkili olduğunu tartışmak istiyorum. Özellikle son yıllarda, üniversite tercihlerinde sadece “marka üniversiteler” değil, aynı zamanda daha az bilinen ve eğitim maliyeti açısından avantajlı olan üniversiteler de tercih edilmeye başlandı. Yeme içme, ulaşım ve barınma gibi eğitim masraflarının arttığı bu dönemin tercihlerde etkisi var, tabii ki. Bu durum, iş dünyasında da bir dönüşümü beraberinde getirdi.

ODTÜ, Boğaziçi gibi “marka üniversite” mezunu olmanın bir zamanlar prestijli bir unvan olduğunu kabul edelim. Ancak günümüzde, işverenler artık sadece üniversite adını değil, adayın yetkinliklerini ve deneyimini de göz önünde bulunduruyor. Van’dan mezun olmanın İTÜ’den mezun olmaktan daha az değerli olduğunu söylemek yanlış olur. Artık her üniversitede farklı alanlarda yetenekli mezunlar yetişiyor ve iş dünyasına katkı sağlıyorlar.

Şirketler artık “marka üniversite” takıntısını bıraktı. Bir adayın işe alınmasında, sadece üniversite adı yeterli görülmüyor. Hızlı değişen bilginin kolay ulaşılabilir olduğu iş dünyasında şirketler, aynı zamanda kişinin gelişime açık oluşunu, iletişim becerilerini, liderlik potansiyelini ve problem çözme yeteneğini daha da göz önünde bulunduruyor. Bu noktada, üniversitelerin sunduğu eğitim, artık yerini mezunların sahip olduğu yetkinliklere bırakmış durumda.

İş dünyasında artık sadece “marka üniversite” mezunlarına değil, yetkinlikleri ve becerileri güçlü olan her adaya eşit fırsatlar sunuluyor. Beceriyi tanımlayacak olursak, bilişsel (mantıksal, sezgisel ve yaratıcı düşünme kullanımı) ve pratik (el becerisi, teknik, malzeme, alet ve araç kullanımı) olarak tanımlanır. Beceri, bilgiyi uygulama ve teknik bilgiyi (know-how) kullanarak görevleri yerine getirme ve problemleri çözme kabiliyeti anlamına gelir. Örneğin, Temel Bilgisayar Becerileri, Takım Çalışması, Problem Çözme ve Analitik Beceriler, Etkili İletişim Becerileri, Eleştirel Düşünme, Liderlik Becerileri, Planlama ve Organizasyon Becerileri, Adaptasyon Becerileri, Dürüstlük, Mükemmellik Yükümlülüğü.

Yetkinlik ise sorumluluk alabilme ve bağımsız çalışabilme (özerklik) yönünden tanımlanır. Yetkinlik, bilgiyi, becerileri ve kişisel sosyal ve/veya yöntemsel hünerleri mesleki ve kişisel gelişimde ve çalışma veya öğrenim durumlarında kullanma olarak tanımlanan kanıtlanmış kabiliyettir. Yetkinlik, vasıf, hüner ve tutumun dinamik bir bileşimidir.

Sonuç olarak, üniversite tercihi önemlidir, ancak bu tercihin ardında yatan bölüme ilgi ve seçilen alanda kişinin becerileri ve yetkinliği daha da değerlidir.

Sevgiyle kalın, Süleyman.



Bilim ve Gözlem Tutkunları İçin Unutulmaz Anlar: TÜBİTAK Gökyüzü Gözlem Etkinliği

TÜBİTAK’ın her yaştan gökyüzü meraklısını bir araya getirdiği Gökyüzü Gözlem Etkinliği, 26. senesinde bilimle toplumu buluşturmaya devam ediyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın katkılarıyla TÜBİTAK koordinasyonunda, Bursa Uludağ’da 9-11 Ağustos 2024 tarihleri arasında gerçekleşecek bu etkinlik için başvurular 21-28 Temmuz 2024 tarihleri arasında alınacak. Gözlem etkinliği boyunca katılımcılar, gece-gündüz açık alanda çeşitli atölye çalışmalarına, teleskopla gözlemlere, yarışmalara ve deneylere katılabilecek. Ayrıca, uzman astronomlar ve profesyonel teleskoplar eşliğinde çıplak gözle binlerce yıldızın görülebildiği gökyüzünü gözlemleyerek yıldızlar, galaksiler ve nebulaları tanıyabilecekler. 
Etkinlik boyunca bilim insanları, öte gezegenlerden uydu teknolojilerine, ay misyonundan roket çalışmalarına ve yıldız örtülmelerine kadar farklı konularda ilginç sunumlar yapacaklar. Etkinliğe katılacaklar, Türkiye’nin dört bir yanından başvuran binlerce kişi arasından değerlendirme sistemi ve kura ile seçilecek. Gökyüzünün büyüsüne kapılmak isteyen tüm meraklıları etkinliğe bekliyoruz! Ayrıca, katılımcıların kendi kamp ekipmanlarını (çadır, uyku tulumu vb.) getirmeleri gerektiğini, alanda yemek hizmeti sağlanacağını ve ortak kullanımlı WC ve duş alanlarının kamp alanında mevcut olduğunu belirtmek isteriz.

Yer: Bursa Uludağ’da
Zaman: 9-11 Ağustos 2024
Başvurular 21- 28 Temmuz 2024 tarihleri arasında alınacaktır.
Başvuru ve detaylı bilgi için:  https://gozlem.tug.tubitak.gov.tr/
Son başvuru tarihi: 28.07.2024 Saat:23.59
 
Başvuru Koşulları

Sisteme kayıt olmadan önce aşağıda verilen tüm bilgileri dikkatlice okumanız önerilir

Başvurular 21 - 28 Temmuz 2024 tarihleri arasında alınacaktır. Etkinlik Kayıt Formunda "Bireysel" ve "Aile" olmak üzere iki adet "Katılımcı Türü" vardır. Aile başvurusu yapabilmek için "eş veya birinci/ikinci dereceden akrabalık bağı" gerekmektedir. "Aile" başvurusunda ailedeki tüm bireylerin sisteme ayrı ayrı aşağıda belirtilen kurallara göre kayıt olması gerekmektedir. Reşit olmayan çocukların başında ebeveyn/akraba bulunması gerekmektedir.

  • Bireysel katılımcılar 16 yaş veya üzerinde olmalıdır.
  • 16 yaşından küçük katılımcılar aileleri ya da 18 yaşından büyük abisi/ablası ile birlikte "Aile" seçeneğini seçerek başvuru yapmalıdır.
  • "Aile" başvurusu yapan katılımcıların en az biri 18 yaş veya üzerinde olmalıdır.
  • İlk önce "Aile Temsilcisi" sisteme kayıt yapmalıdır.
  • Ailedeki diğer bireyler de başvuru formunda katılım türünü "Aile" seçip daha sonra gelen ekrandaki "Aile Üyesi" seçeneği ile kayıtlarını yapmalıdır.
  • Formun onaylanması için sistem tarafından girdiğiniz e-posta adresinize bir “doğrulama kodu” gönderilecektir (SPAM klasörünüzü kontrol etmeyi unutmayın).
  • Bu kod kayıt formunda ilgili yere doğru olarak girildikten sonra kayıt tamamlanmış olacaktır.
  • Etkinlikle ilgili duyuruları alabilmeniz için e-posta ve cep telefonu numarasının doğru girilmesi gerekmektedir.
  • Katılımcılar kayıt güncelleme/silme işlemlerini bu sayfa üzerinden yapabilecektir.
  • Katılımcılar değerlendirme sistemi ve kurayla belirlenecektir.
  • Değerlendirme, kayıt formunda verdiğiniz bilgilere göre yapılacaktır.
  • "Bireysel" başvuru yapan katılımcılar kuraya kendi adlarına girecektir.
  • "Aile" başvurusu yapan katılımcılar içerisinden "Aile Temsilcisi" olarak seçilen kişi kuraya girecektir.
  • "Aile Temsilcisinin" kurada çıkması durumunda tüm aile kesin katılımcı olmaya hak kazanmış olacaktır.



KAYIP NESİLLER

Gazze'de yaşanan trajedi, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından birini oluşturuyor. Uzun yıllardır devam eden çatışmalar, masum canların kaybına yol açıyor ve geleceğin umutları olan çocuklar, bu anlamsız şiddetin kurbanı oluyor. Her bir saldırı, sadece binaları değil, hayatları ve aileleri de yıkıma uğratıyor. Bu acımasız savaş, tarihsel toprak çekişmelerinin ve bitmeyen siyasi mücadelelerin bir sonucu olarak devam ediyor. İnsanlık, bu acı manzaraya şahit olduğunda, vicdanının sesini dinlemekten kaçamaz; çünkü Gazze'deki yıkım, tüm dünyanın vicdanında bir yara açıyor.


Bu bölgedeki çatışmaların kökeninde, kutsal topraklar üzerindeki tarihi dini anlaşmazlıklar yatıyor. Ekonomik olarak, Gazze'nin maruz kaldığı abluka ve ambargolar, bölgeyi yoksulluk ve işsizlikle boğuşan bir kriz merkezine dönüştürdü. Sosyal açıdan ise sürekli savaş ve şiddet, toplumun temel yapısını zayıflatıyor ve eğitim, sağlık, güvenlik gibi temel hizmetlerin çöküşüne neden oluyor. Bu faktörlerin birleşimi, Gazze'de yaşanan insanlık dramına ve masum çocukların hayatlarının son bulmasına sebep oluyor. Yardım çığlıkları yetersiz kalırken, ölüme terk edilen çocukların sesleri, dünyanın dört bir yanında yankılanıyor.


Gazze'de yaşananlar, vicdan sahibi her bireyin göz ardı edemeyeceği bir gerçeklik. Silahların gücünün değil, insanlığın ve merhametin öne çıktığı bir toplum hayal ediyoruz. Çocukların sevgiyle büyüdüğü, gözyaşlarının sadece mutluluktan aktığı bir dünya özlemi içindeyiz. Vicdansızlığın suç sayıldığı, gözyaşlarının ve kanın yerde olmadığı, göğe bakabilen herkesin barışı ve adaleti savunduğu bir toplum arzuluyoruz.


Gazze'de kaybedilen her çocuk, insanlığın vicdanında silinmez bir iz bırakıyor. Onların hayalleri, umutları ve gelecekleri, savaşın acımasız yüzü tarafından yok ediliyor. Bu trajedi, sadece Gazze'nin değil, tüm dünyanın ayıbı olarak tarihe geçiyor. Şimdi sessiz kalan sokaklar, yıkılan evler ve kaybedilen hayatlar, her birimizin üzerine düşen sorumluluğu hatırlatıyor. Adalet ve barış için sesimizi yükseltmeli, bu acıların bir daha yaşanmaması için çaba göstermeliyiz.


Gazze'deki çocuklar için, onların hayallerini gerçekleştirmek adına bir umut ışığı olabiliriz. Onların seslerini duyurmak, acılarını paylaşmak ve adaletin yerini bulması için çalışmak, hepimizin görevi. Unutmayalım ki, bu dünya hepimizin ve savaşın yerini barışın almasıyla gerçek bir toplum olabiliriz. Çocukların bir daha ölmediği, gözyaşlarının sevinçten aktığı bir dünya için birlikte çalışma ve ses verme zamanı!



Hayatta Hep Kısa Çöpü Çekenler Sizce Sonunda Başarır mı?


Hayat, bazen adil olmayan bir oyuna benzer. Kimi zaman en çok çaba gösterenler, en az ödülü alırken, bazıları ise en küçük çabayla en büyük ödülleri kazanabilir. “Hayatta hep kısa çöpü çekenler” deyimi, işte bu durumu özetleyen bir tabir olarak karşımıza çıkıyor.

Peki, sürekli olarak kısa çöpü çekenler ne yapmalı? Öncelikle, nasibin bir gün döneceğine inanmak gerekir. Ancak bu, oturup kısmetin kapımızı çalmasını beklemek anlamına gelmez. Tam tersine, kısa çöpü çekmiş olanlar, daha fazla çaba sarf etmeli, daha fazla denemeli ve asla pes etmemelidir.

Zor durumlar, bazen insanı daha güçlü kılar. Zorluklarla mücadele etmek, kişinin karakterini şekillendirir ve ona, başarıya ulaşmanın değerini öğretir. Unutmayın, en değerli zaferler, en zorlu mücadeleler sonucunda kazanılır.

Hayatın adaletsizliğine karşı koymak, sadece bireysel bir çaba değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Toplum olarak, her bireyin eşit fırsatlara sahip olmasını sağlamak, adaletin tesis edilmesi için atılacak en önemli adımlardan biridir.

Sonuç olarak, hayatta hep kısa çöpü çekenler, aslında hayatın en değerli derslerini öğrenenlerdir. Onlar, pes etmeyen, mücadele eden ve sonunda başarıya ulaşanlardır. Ve unutmayın, her kısa çöpün sonunda, uzun bir yol vardır.


Sındırgı’nın Yeni Yüzü: Sındırgı Esnaf Rehberi

Sındırgı’nın ticaret ve hizmet sektörü, yeni bir döneme adım atıyor. Yerel işletmelerin ve hizmet sağlayıcıların bir araya geldiği ‘Sındırgı Esnaf Rehberi’, resmi olarak hizmete açıldı. Alışverişten otel ve pansiyonlara, lokanta ve restoranlardan avukatlara kadar geniş bir kategorideki esnafları bir çatı altında toplayan bu rehber, hem vatandaşlara hem de ziyaretçilere yol gösteriyor.

Kolay Erişim, Geniş Seçenekli Rehber, fizyoterapi, diyaliz, kuaförler, düğün salonları gibi çeşitli hizmet sektörlerini de kapsıyor. Nakliyat firmalarından anaokulu ve kreşlere, Sındırgı Taksi’den emlakçılara ve galerilere kadar her türlü ihtiyaca yönelik bilgileri içeriyor. Resmi kurumlar, teknoloji şirketleri ve inşaat sektörü gibi alanlarda da esnafları listeliyor.

Güncel ve Kapsamlı Bilgi Kaynağı Sındırgı Esnaf Rehberi, en güncel bilgileri sunmayı hedefliyor. Veterinerlerden sigorta acentelerine kadar her kategori güncel tutuluyor. Kullanıcılar, aradıkları hizmet veya ürünle ilgili en doğru bilgilere hızlıca ulaşabiliyor.

İşletmeler İçin Büyük Fırsat Bu rehber, yerel işletmeler için büyük bir fırsat sunuyor. İşletmeler, hizmetlerini ve ürünlerini daha geniş bir kitleye tanıtma şansı buluyor. Rehber sayesinde, Sındırgı’nın ticari potansiyeli daha görünür hale geliyor.

Sındırgı Esnaf Rehberi Artık Hizmetinizde!

Bölgenin ticaret ve hizmet ağını güçlendirirken, aynı zamanda Sındırgı’nın yeni yüzünü de temsil ediyor. Bu rehber, Sındırgı’nın gelişimine katkıda bulunacak ve bölge ekonomisine pozitif yönde etki edecek bir kaynak olarak değerlendiriliyor.

Sındırgı Esnaf Rehberi’nin kuruluşu, bölgenin ticari hayatına yeni bir soluk getiriyor ve Sındırgı’nın her alanda gelişimini destekleyen bir platform olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.

Sitenin sol tarafında yer alan Esnaf Rehberine kayıt için İLETİŞİM sayfamızı kullanabilirsiniz.




BALIKESİRLİ GENÇLERİ SANATA YÖNLENDİRMELİYİZ

Gençlerin sosyal medya bağımlılığı ve zararlı alışkanlıklardan uzaklaşması için sanatı bir yaşam tarzı olarak benimsemeleri önemlidir. Balıkesir’deki gençlerin sanatla buluşması ve potansiyellerini keşfetmeleri için çaba harcamalıyız.

Sanatın Gücü

Sanat, duyguları ifade etmenin ve yaratıcılığı geliştirmenin bir yoludur. Seramik, Resim, tiyatro, edebiyat gibi çeşitli sanat dalları gençlerin kendilerini ifade etmelerini ve yeteneklerini keşfetmelerini sağlar. Sanat, ruhsal ve duygusal gelişimi desteklerken aynı zamanda toplumsal farkındalığı arttırır.

Neden Sanat?

Sanat, bir ifade biçimi olarak gençlerin iç dünyalarını keşfetmelerine yardımcı olur. Çömlek yapmak, Resim çizmek veya sahneye çıkmak gibi aktiviteler gençlerin özgüvenlerini artırır ve stresle başa çıkmalarına yardımcı olur. Aynı zamanda sanat, empati kurma becerilerini geliştirir ve farklı bakış açılarına açık olmalarını sağlar.

Sanat Etkinlikleri ve Organizasyonlar

Balıkesir’de gençleri sanata yönlendirmek için çeşitli etkinlikler ve organizasyonlar düzenlemeliyiz. Resim sergileri, tiyatro gösterileri ve edebiyat etkinlikleri gençlerin sanatla buluşmasını sağlayabilir. Bu etkinlikler gençlerin sanatçılarla bir araya gelmesini ve ilham almalarını sağlayacaktır.

Sanatın Topluma Katkısı:

Sanatın toplumsal etkisi büyüktür. Sanat sayesinde toplumun farklı kesimleri bir araya gelir ve ortak bir dil oluştururlar. Balıkesir’deki gençlerin sanatla uğraşması, toplumlarına ve çevrelerine olumlu katkılar sağlayabilir. Sanat, gençlerin kendilerini ifade etmelerini ve toplumsal sorunlara duyarlı olmalarını sağlar.

Sonuç olarak, Balıkesir’deki gençleri sanata yönlendirmek için çeşitli fırsatlar sunmalı ve onların potansiyellerini keşfetmelerine destek olmalıyız. Sanat, gençlerin hayatlarında önemli bir rol oynayabilir ve onları daha mutlu, sağlıklı ve başarılı bireyler haline getirebilir.